0
0
Her Paris seyahatinin vazgeçilmezi Disneyland‘i biz de programımıza almasak olmazdı. Zira yıllarca Walt Disney karakterleri ile büyümüş bir nesil için geç de olsa Disneyland’i keşfetmek gerçekten çok heyecanlı! Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, Disneyland’e gitmenin yaşı yok!
Paris seyahatimizin dördüncü ve son gününde planladığımız Disneyland turunu, yağmur ihtimalini göze alarak Paris’teki üçüncü günümüzle yer değiştiriyoruz. Böylelikle yağmur riskini kendimizce sıfıra indiriyoruz. Saat 10.00-22.00 saatleri arasında kapısı açık olan bu eğlence diyarının her dakikasının hakkını verdiğimizi baştan söyleyelim ki, okurken yorulmayın:)
Öncelikle Disneyland biletlerinden başlayalım. Biz Disneyland biletlerini internet üzerinden buradan aldık. Burada kritik olan iki nokta var. Birincisi Disneyland, tema park ve stüdyo olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Her ikisi için de ayrı ayrı en az 1 gün gerekiyor. Eğer ikisini de ziyaret edecekseniz çift haklı bilet, eğer sadece birini ziyaret edecekseniz tek günlük tek bilet almanız gerekecek. Diğer önemli bir konu ise düşük sezonda mı yoksa yüksek sezonda mı parkı ziyaret ediyor olacağınız.
Disneyland stüdyo tarafında biraz daha görsel şovların yoğun olduğu bir alan sizi beklerken, park tarafında yediden yetmişe herkesin eğlenebileceği oyuncaklar mevcut. Biz hakkımızı parktan yana kullanarak kişi başı 43€ ödeyerek biletlerimizi alıyoruz. İnternette IP değiştirerek daha ucuza almanızın mümkün olduğu yazıyor ama siz bunlara inanmayın her yol denenmiştir 🙂
Biletlerin çıktısını alarak gitmenizi öneririz. Hatta iki kopya alın, eğer bir tanesini kaybederseniz çok işinize yarayacak! O gün oradan bilet alırım gibi bir rehavete kapılmayın aksi halde bu durum size 1,5 saate patlayabilir.
Gelelim Disneyland ulaşımı konusuna. Daha önce bahsettiğimiz gibi Disneyland’e RER ile ulaşılabilmekte. Biz evimizden çıktıktan sonra metro aktarması ile birlikte RER hattına geçiyoruz. RER hattına binerken muhakkak tren biletinizi alın, aksi halde son çıkış noktasında bir ceza süprizi ile karşılaşbilirsiniz! RER bileti kişi başı 8€
RER’e binip Disneyland‘ e doğru gidiyoruz. Sabahın bu saatinde bu yöne giden herkes Disneyland yolcusu! Paris’in hiç bilmediğimiz banliyölerinden geçerek yaklaşık 40dk sonra Disneyland’e varıyoruz. Yol boyunca herkes telefonunun fotoğraf hafızalarını boşalttıysa, hazırız demektir:)
Disneyland’e girer girmez ilk karşılaşacağınız sol tarafınızda kalacak dev bir Disney mağazası olacak. Biz burada bile kendimizi kaybettik, içeriyi düşünemiyoruz:) Gün sonunda neleri alacağımıza karar verdikten sonra- ki bu yaklaşık yarım saat sürüyor- kendimizi Disneyland’de buluyoruz.
Kendinizi adeta Alice Harikalar Diyarı’nın baş rolü gibi hissedeceğiniz, deniz kum güneş üçlü tatilinden bile daha rahatlatıcı, içinizi full pozitif enerjiyle dolduracak bir atmosfer burası. Ama tam anlamıyla burayı yaşayabilmek için çok da rehavete kapılmadan kendinize bir rota çizmeniz gerekmekte. Biz kendimizce alanı ikiye ayırıp, maratona başlıyoruz.
Gidenler anımsayacaktır sizi baş aşağı eden bir tren vardır girişte, işte biz onunla çok hızlı bir giriş yapıyoruz Disneyland’e:) Bu tattaki oyuncaklara binmek için her seferinde, kısıtlı bir süre zarfında-örneğin o bileti kestirdikten sonra 20 dk içerisinde- kullanma hakkınız olan Fast Pass adında bilet almanız gerekiyor. Fast Pass’ler, sizin sırada beklemeden o oyuncaktan randevu almanız anlamına geliyor. Bu açıdan Fast Pass geçenleri bir araya toplayıp, dönen bardak gibi daha soft oyuncakları sona bırakmanız zaman yönetimi açısından daha mantıklı.
Disneyland’de mutlaka yaşamanız gerekenler, Indiana Jones, Pirates of the Caribbean, Adventure Isle, Thunder Mesa Riverboat Landing, Star Tours, Space Mountain, Big Thunder Mountain oyuncakları ve oraya kadar gitmişsiniz bi Mickey’le de tanışın bizce:)
Soft’lara geçmeden önce hoşunuza giden cafe’de oturup lazanya ve tiramisulu menüyü mideye indirmeyi de ihmal etmeyin:)
